yaygın üne kavuşan İbrahim Çallı'dan dolayı bu ressamlar "Çallı Kuşağı" olarak da isimlendirildiler. Çoğunluğu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu olan Çallı kuşağı ressamları, Avrupada sanat eğitimi görerek yetiştiler. Bu ressamlar, batı resminde etkisini tamamlamış izlenimci görüşe bağlandılar. Fakat bu akım içinde Batı resminde olduğu gibi , renklerle ilgili problemin çözülmesi ihtiyacı ile hareket etmediler. Umumiyetle optik görünüşleri , az çok renkçi anlayışla dile getirdiler. Bu sanatçılardan Çallı İbrahim, akademikleşmiş izlenimciliğe bağlandı. Zeybek ve Mevleviler, adlarını taşıyan eserlerinde olduğu gibi bazı eserlerinde yerli motifleri işledi. Natürmortlarında ve açık hava resimlerinde anlatım ustalığı gösterdi. Fırça tuşlarına önem verdi. Feyhaman Duran, izlenimci anlayışı yansıtan eserlerinde titiz bir işçilikle, renk ve desen uzlaşmasını birleştirdi. Hikmet Onat, genellikle eski İstanbul görüntülerini canlandıran peyzajlar yaptı. Nazmi Ziya, izlenimci anlayışı renk problemlerine özel bir dikkat göstererek İstanbul görüntülerini güneş ışığı ve sis gibi unsurlarla birlikte verdi. Çallı kuşağı ne tam anlamıyla Batı sanatının izleyicisi durumundadır, ne de bütünüyle yerel nitelikte bir sanat anlayışını temsil eder. Bu ressamlar batı resim sanatından etkilenmekle birlikte, bu etkileri kendilerine özgü bir doğaya yaklaşım biçimi içinde özümseyebilmişlerdir. Kendi aralarında gösterdikleri ortak üslup özelliklerinin yanı sıra sezgi ve içgüdünün yönlendirildiği bir arayışla biçimsel sorunları sınırlamada bir gerilimi yaşarlar. Böylece kendi kişisel üsluplarını yaratmada da başarılı olmuşlardır. Bütün bu özellikleriyle Çallı kuşağı Türk resminde kesin bir dönüm noktasıdır. Gerçekte Türk resminin gelişimi çoğunlukla tam bir kesinlik içermeyen ve bütünüyle tek bir görüş çerçevesinde toplanmayan gurup hareketlerinin birbirini izleyen sürekliliği içinde kurulmuş değildir. Çünkü Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ve uzantıları ile onları izleyen müstakiller, D Gurubu, Yeniler ve benzeri guruplaşmalar arasında süreklilikle sonuçlanan bir etki-tepki diyaloğu yoktur. Müstakillerin baştaki kurucuları Refik Epikman, Hamit Görele, Şeref Akdik, Nurullah Berk, Hale Asaf, Muhittin Sebati, Zeki Kocamemi, Avni Çelebi, Mahmut Cuda ve heykeltraş Ratip Aşir'dir. Müstakiller tek bir bakış açısı çevresinde birleşen bir gurup değildir. Bu ressamlar herbiri aralarındaki üslup ortaklığı kadar üslup ayrılıklarında da birleşmiş bir görünüm sergiler. Buna karşılık amaçlarının Cezanne biçimciliğinin uzantısı olan bir tuş düzeni ile kübizm ve konstrüktivizm gibi akımların biçimsel kuruluşa tanıdığı önceliği bütünleştirmek olduğu söylenebilir. D gurubu 1933 yılında Cemal Tollu, Nurullah Berk, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Abidin Dino ve heykeltraş Zühtü Müridoğlu tarafından kurulmuştur. Çoğunluğu Sanayi-i Nefisede Çallı ve arkadaşlarının öğrencileri olan D gurubunun kurucuları, kendilerinden öncekiler gibi Avrupa'da resim öğretimi görmüşlerdir. D Gurubu, Çallı kuşağının renkçiliğine desenin sağlamlığını katarak, düzen ve kuruluşa ağırlık veren bir biçim anlayışı ile hareket etmiştir.